18 Nisan 2017 Salı

Hikayemden notlar #3



Evet, her yeni gün yeni bir sosyal medya platformunun "hikaye" özelliğiyle bunaldığımız bugünlerde ben yine eski usulden kendi "hikayemden" bi' şeyler yazmaya devam ediyorum. "Hadi yaa yine mi hikaye" derseniz, üzgünüm ama yine "hikaye" :) Çünkü sevdim bu olayı, bir bakıma geçip giden günlere dair basit ama hatırda kalması gerekenleri kaydediyorum buralara, iyi geliyor..

  • Toplu taşımanın hayatımdaki yeri ve "öneminden" bahsetmiştim öncesinde. Geçenlerde tramvayda Zafer Algöz'ün kitabını okurken bazı yerlerde gülümsemişim demek ki yanımdaki amca "komik bir şeyler okuyorsun heralde?" diyerek hafif de çekingen bir şekilde lafa girdi. Ben de gülümseyerek "evet amca" dedim ve bir daha kitaba dönemedim ayıp olmasın diye, zaten bir durak kalmıştı inmeme de. O sırada amca "terslemediğin için teşekkür ederim" dedi ve o kadar içime dokundu ki. Yani amcanın içinden sormak gelmiş ama terslenirim korkusu da olmuş ve "terslenmeyince" de teşekkür ediyor. "Olur mu amca" deyip ben teşekkür ettim ve iyi günler dilekleriyle tramvaydan indik. Öyle tatlı bir an ki ama burada üzücü olan hepimiz bir sebeple öyle gergin, öyle suratsızız ki ve böyle anlarda gülümsemek ya da bir iki kelimelik sohbet lüks geliyor bize, genele bakınca bu acı bir tablo gerçekten. Yine tramvayda bir amca iş çıkışı, kalabalığa doğru "selamün aleyküm" demişti. Ne tatlıydı, keşke dedim tanımadığımız bir ortama girerken selam verme alışkanlığımız olsa, özellikle toplu taşımada buna çok ihtiyacımız var bana kalırsa.
  • Beyazıt Devlet Kütüphanesi ritüelimin olduğu bir haftasonu Sahaflar'dan Eminönü'ne geçme niyetindeydim. Cumartesi günleri farklı bir canlılık oluyor oralarda hele de hava güneşliyse. Neyse efendim tam Sahaflar'dayken akbilimi düşürdüğümü fark ediyorum. İstanbul'da akbilsiz olmanın ne menem iş olduğunu yaşayanlar bilir. Beş-on dakikalık bir anda fark ettiğimden önce kütüphaneye dönüyorum, görevlilere falan soruyorum, yok. Sonra Sahaflar'da bi' tur daha atıyorum, yok. Son bi' umut, kütüphaneden çıkarken öğrencilere yol konusunda yardım eden bir Zabıta ve o anda fark ettiğim Zabıta kulübesine sormak geliyor aklıma. İçeri girip "kartımı kaybettim de" diye açıklama yapmama gerek kalmadan görevli amca getiriyor kartı ve "az önce bir vatandaş getirdi. Öğrenci kartı olduğunu görünce de çok üzüldüm. Gelmene sevindim" dedi. Teşekkür ederken kendisinin de çocukları olduğundan bahsetti, öğrencinin halinden anladığını vs anlatarak tatlı bir muhabbete başladık. Ayaküstü konuşurken vaktin varsa bir çay ısmarlayayım dedi ama başka zaman inşaallah diyerek ayrıldım oradan. Tanımadığım bir insanla böylesi anlar, yaptığım 5-10 dakikalık sohbet öyle iyi geliyor ki. Kısa bir an için de olsa başkalarının hayatlarına dokunmak gerçekten güzel. Yani insan olduğumuzu ve hayatı fark ettiğimiz anlar bunlar dostlar.. 
  • Bu aralar kendi adıma güzel bir keşif yaptım: ADAMLAR.. İlk olarak "Halimden Konan Anlar" ismiyle çıkış yapan grubu bilenler bilir ama benim gibi yeni tanıyanlar için yazayım istedim. Aslında "Koca Yaşlı Şişko Dünya" şarkılarını dinlemişliğim hatta sevmişliğim vardı ama o zaman böyle bir grubun varlığı, şarkıları vs diye parça-bütün ilişkisi oturmamıştı kafamda. Kendilerini resmi olarak "Rüyalarda Buruşmuşuz" albümlerinden "Hepinize El Salladım" şarkıları ile tanıdım; bu albüme ve müziklerine de baya sardım bu aralar. Parça-bütün ilişkisi de bu noktada oturdu, araştırdıkça "aaa bu Adamlar Şişko Dünya'yı söyleyen adamlarmış yeaa" modu oldu ve güzel de oldu. Farklı bir tarzları var, şarkı sözleri yer yer makara ve özünde sağlam, hani mesajı trajikomik türden veriyorlar, ses güzel, müzik güzel yani açıp açıp dinliyorum özellikle çalışırken baya iyi gidiyor. Bazı şarkılarında gaza gelip "burası dünya yaaa çok da kasmayalım" moduna giriyorum, velhasıl güzel bir kafa yapıyor, naçizane tavsiyedir yani.. Tadımlık şarkılar da aşağıdadır ;)