5 Nisan 2018 Perşembe

Bu aralar...


Nisan ayı, en sevdiğim zamanlardır, kendi kendime sebepsiz mutlu olurum. Aslında en büyük sebep, yeniden yeşeren ağaçlar-çiçekler, güzelim güneşin daha sık görünür olması ve havadaki bahar kokusu; evet bunlara sevinirim dostlar. Ama nedense bu bahar pek mutlu başlamadı. Kendimce baharın çetelesini tutarım; geçen sene bahar nasıl geçti, bu bahar nasıl olacak vs ama işte hiçbir şey bizim hesabımıza göre gitmiyor. Şairin dediği gibi "bilmediğimiz bu isim, hesaptaki bu açık"...

Gariptir ki insanoğlu, hayatındaki en önemli anlarına yani doğumuna ve ölümüne şahit olamıyor. Bu anlara en yakınlarımız şahit olurken, hadi doğum hikayemizi büyüdükçe duysak da ölüm anımızın nasıl olduğunu kimseden dinleyemiyoruz. Bu en önemli anları yaşayan biz olsak da bu hisleri bilemiyoruz, anlayamıyoruz. En acısı da vedalaşamama durumu sanırım. Şurada bir haftalığına bile bir yere giderken eşe-dosta haber verirken ya da zorunlu izinler alınırken, ölüm için böyle bir durum yok, her şey "bir anda" oluveriyor. En büyük gerçeklik ölümken, hala "yaşıyor" olabilmemiz en büyük tezat zaten.

Ölümle beraber ölen kişinin hikayesi biterken yakınları için de bir devir bitmiş gibi oluyor. O kişiyle paylaştığın şeyleri bir daha tekrarlama şansının kalmaması yani. Her ölümde sevdiğin kişiyi kaybetmenin acısıyla beraber öncesinde kaybettiklerin ve en çok da kendi ölümüne ağlıyor galiba insan, şahit olamayacağı ölümüne.

Bu aralar, "içim boş, bomboş" hissi hakim. Hiçbir şey yapmadan sadece uyumak ya da boş boş bakmak geliyor insanın içinden. Ama yine de bir yerlerden tutunmaya çalışıyoruz işte. Velhasıl, hayırla yaşayıp hayırla ölmek ve gideceğimiz yerde huzurlu olabilmek en büyük duamız...