16 Mart 2020 Pazartesi

Sayıklamalar

İnsan konuşmak istiyor; havadan-sudan en çok da kendinden. Bazen diyalog halinde, bazen de monolog; hani rüyada sayıklar gibi. İyi de geliyor gerçi çünkü bazen bilincin en alt kısmında kalanları öğrenmek için sayıklamak gerekiyor. Öyleyse başlıyorum...

Yeni bir şehre girmeyi, oraya gitmeden önceki heyecanı, oradayken gördüklerimi; insanları, sesleri, o ana kadar benim için ilk olan her şeyi algılamayı ve onları içimde bir yerlere kaydetmeyi seviyorum. Sonra saçma bir şekilde gitmeden özlediğim ve beni çağıran şehirler var sanki. Bir de gidip gördüğüm ve alakasız bir anda aklıma gelip özlediklerim...

Samimiyeti seviyorum mesela. Bir şeyler söylerken içten söyleyen, acısını ya da sevincini anlatırken gözleri parlayan insanları seviyorum. Hissetmeden, gerçekten inanmadan söylenen her şey öyle yavan kalıyor ki. Hiç söylenmese/yazılmasa daha iyi olacakmış hissi veriyor adeta. 

Küçük mutluluklar var bir de... Yolda yürürken tanımadığın bir insana gülümsemek, uzun bir zaman sonra bir arkadaştan gelen selam, gün içinde kendine ayırdığın, kendinle kaldığın anlar...

Doyurucu sohbetleri seviyorum. Bir şeyler öğrendiğin ki bu illa "bilimsel bir bilgi" değil; insana, duyguya, hayata dair yaptığın bir paylaşım, iki yorum, tebessüm; velhasıl yaşadığını hissettiğin anlar üzerine konuşmak. Elbette bu hislerin/düşüncelerin karşılığını bulduğu insanlarla yapılan sohbetler.

Kendini geliştiren, kendi gibi olan, en önemlisi kendi kendine yetebilen insanlara bayılıyorum bir de. Böyle insanları görünce hevesleniyorum, "helal olsun" diyorum, bu insanların çevresine saçtığı neşeden, ilhamdan keyif alıyorum.

Hangi film olduğunu hatırlamıyorum, galeride dolaşırken buldum. 

Sahne ve sözcükler yazıya pek uygun düştü.