3 Ekim 2016 Pazartesi

Hikayemden notlar 


Gün içinde yaşadığımız küçük olaylar, anlık duygusal değişimler hepimizi farklı şekillerde etkiliyor. Misal mutsuz olduğunuz bir günde otobüste karşılaştığınız ve tatlı bir muhabbete daldığınız bir amca/teyze, insanların ‘hâlâ’ birbirlerine gülümsediklerine ya da yardım ettiklerine tanık olduğunuz bir an ya da tam tersi tanımadığınız birine yapılan bir haksızlık ya da terbiyesizliğe tanık olmak ve buna ses çıkarmak.. Velhasıl toplum içerisinde yaşamak, oldukça güçlü duygu ve tepkilere sahip olmayı zorunlu kılıyor hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsanız. Tahammül sınırımızın fazlasıyla zorlandığı dönemlerde yaşadığımız gerçeği bir yana, iyi ya da kötü yaşamaya devam ediyoruz ve sanırım önemli olan da bu durum.

Ne mi demeye çalışıyorum, içinde bulunduğum ya da his olarak bana da bir şekilde temas eden anları kafamın ya da kalbimin bir kenarına not etmeyi seviyorum. Dediğim gibi ne yazık ki bu her zaman iyi ve naif bir olay ya da his olamıyor ama yaşamak her şeye hazırlıklı ve tahammül eder olmayı da yavaştan yavaştan öğretiyor insana.

Korkmayın, ergen yeğenimin deyimiyle ‘çok hüzün kasmayacağım’ bu yazıda. Yakın zamanlara dair bazı küçük notlar paylaşacağım.

  • Ulaşım ihtiyacımı toplu taşıma ile idame ettirdiğim için bu zorlu yolculuklarda türlü türlü olaylar yaşanmakta malumunuz. Cidden bazen gülümsememe sebep olan bu anlar bazen de sinir küpü olmama yetiyor. Her neyse, yakın zamanda bindiğim bir otobüste şoför, malum “ortalara doğu ilerleyelim” ikazını birçok kez tekrarladı ama bildiğimiz gibi bu ikaz karşılığını bulamadı ve şoför hem sinirli hem de naif bir halde “neden orta kısımlara doğru ilerlemiyorsunuz, anlayamıyorum” serzenişinde bulundu. Herkesin çözemediği, anlam veremediği şeyler var demek ki şu hayatta..  

  • Beyoğlu Belediyesi kültür anlamında gerçekten güzel işler yapıyor. Severek takip ettiğim Sahaf Festivali bunlardan biriyken geçtiğimiz hafta başlayan Antika Festivali’ne de yolum düştü. Farklı bir iş için Taksim’e gitmişken festivali de görünce hemen daldım tabii. Ortam gerçekten çok tatlıydı, hele de eskiyi sevenler için içerisi tam anlamıyla başka bir boyuta geçmenin karşılığı. Yani o tezgahları gezmek, o eskiliğe tanıklık etmek cidden keyifli. Çok fazla vaktim olmadığı için tam anlamıyla gezemesem de şehrin karmaşası içinde böyle anlık güzellikler insana iyi geliyor. Bitmeden gitmenizi tavsiye ederim. 12 Kasım’a kadar sürecek 50 günlük festival kapsamında Film, Tasarım, Sahaf, Altın Eller Festivalleriyle beraber çeşitli etkinlikler de yapılacak.

Şöyle bir manzarayla karşılaşınca aklımı kaçırdım bi' an






Bu rozetleri seviyorum, içinde sağlam parçalar var


Fincan zarafeti diyorum


Eski valizlere hastayım, hele böyle bir arabanın üstünde, insana hayaller kurduruyor işte


  • Bu hafta şahit olduğum bir olay ayrıntısını burada yazamasam da beni fazlasıyla etkiledi. Beş dakikalık bir konuşmanın içinde yer almak bazen saatlerce sürecek bir sohbetten daha kıymetli ya da etkili olabiliyor. Böylesi zamanlarda olduğum yerden koşarak uzaklaşmak ve kimsenin olmadığı bir yerde bağıra çağıra ağlamak istiyorum. Bu olayı şöyle bağlayabilirim belki; bence zenginlik ayıp bir şeydir, hele ki yaşadığımız bu dönemde. Elbette zenginlik kavramı herkese göre değişebilir ve para kazanmak tabii ki kötü bir şey değildir ama benim kast ettiğim fazlasıyla biriktirip ihtiyacı olanlarla paylaşmamak. Bu paylaşmama durumu hepimiz için geçerli, yaşadığımız dönem daha çok bireysel yaşam ve tüketime adapte ettiği için bu ayıp elbette hepimizin. Ama dünyada ve özellikle çok yakın coğrafyalarda yaşanan olaylar ve her gün tanık olduğumuz sahneler hepimizin üzerinde çok önemli sorumluluklar olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor. Gönül gözümüzün açık olması ve paylaşmanın gerçekten içimize yerleşmesi için dua ediyorum. 

  • Farklı dillerde, farklı tarzlarda müzikler dinlemeyi çok seviyorum. Sanırım kendimce antika olduğum alanlardan biri de müzik. Popüler müzik kültürünü çok küçük yaşlarda reddetmiş biri olarak sevdiğim müzikler yakınımdakilere hep tuhaf gelmiştir. Ama tabii onlara sevdirdiklerim de var elbet:) Arap ve Yunan müziklerini çok sevmekle beraber verdiği his sebebiyle çok farklı dillerde şarkılar dinleyip keyif alabiliyorum. Misal, Radio Tarifa’nın Mañana’sı. Mañana,  İspanyolca’da yarın demekmiş, hatta bi’ şeyleri ertelemek, tembellik için bizdeki "yarın abicim yarın" gibi bir anlamı da varmış. Bu şarkı da öyle, insana tatlı bir tembellik hissi veriyor, şimdi derdi tasayı düşünme "mañana abicim mañana" diyor gibi.



  • Ya da Radiodervish’in Eravan şarkısı, hiç gitmediğin bir yeri özlemene ya da yola çıkman gerektiğine dair bir his veriyor. 70’lerin müziklerini, özellikle Erkin Koray şarkılarını hatırlatan ezgisiyle Boom Pam’in Tamid Levad’ı başka bir aleme geçmenizi sağlıyor. Dinlediğin şarkının sözlerini bilmek önemli ama bir şarkıyı ilk dinlediğimde müzik, ses ve his gönlümü çalıyorsa, gerisinin pek bir önemi kalmıyor benim için. Şarkıları da şöylece aşağıya bırakıyorum:) 




  • Son olarak yakın zamanda yeni ve güzel bir yolculuk var önümde. İnşaallah döndüğümde yeniden, yeni ve mutlu anılarla burada olur ve ahkam kesmeye devam ederim.   

Peki, sizin hikayenizde neler var?




2 yorum:

  1. Benim hikayemde gökyüzü var bulutlar var hayallerim var mesela..ama bir de gerçekler..tavuğun bitmesi,o son tepsinin yere düşmesi ha birde tam inecekken yolcunun su istemesi..hikaye çok da yazıya dökecek yürek yok;)

    YanıtlaSil
  2. Böyle hayalle gerçeğin birbirine karıştığı hikayelere meftunuz, ne zaman isterseniz hikayelerinizi dinleriz ;)

    YanıtlaSil