8 Haziran 2019 Cumartesi

Hikâyemden notlar #5


· Ömrümün belki de en uzuuuun süreçlerinden biri mutlu sonla bitti! Akademik dünya için küçücük, kendi minik dünyam için büyük bir adım olarak yüksek lisans tamamlandı. Hevesle başlayıp sonrasında iş nedeniyle askıya almak zorunda kaldığım süreç, "bitmeyecek galiba, heralde atılırım" korkularıyla devam ederken son dönemde gelen yeni bir heyecanla tamamına erdi. Elbette bu süreçte başta ailem, sonra hayatımdaki güzel insanlar ve elbette çok değerli danışman Hocam bu yolculuğu kolaylaştırıp güzelleştirdi; vesileyle hepsine yeniden teşekkürlerle... En güzel an savunma kısmıydı sanırım, insanın emek verdiği ve sevdiği bir şeyi bitirip onun üzerine konuşup anlatması; son zamanlardaki en büyük heyecan ve kendimi iyi hissettiğim anlardan biriydi. Dileyen herkesin yaşamasını isterim. Akademik hikâyenin devamı gelir mi? Cevabı ben de merakla bekliyorum :) 

·  Ocak ayından bu yana başka değişiklikler de oldu. Misal, iş değişikliği değil ama dört yıldır çalıştığım bölümden farklı bir bölüme geçtim. Beklemediğim bir anda gelen bu durum, "vay be olaylar hızla gelişiyor demek ki" dememe sebep oldu. Özetle söylemem gerekirse, iş hayatında en büyük şansım hep iyi insanlarla çalışmam sanırım. Güzel bir ekipten başka güzel bir ekibe geçmenin somut hali de aşağıdaki gibidir :) 

Haberler gerçek olayları içerir - tabii bazı abartılarla beraber :) 

3 Ocak 2019 Perşembe

Tavsiye filmler #2


Bir kış mevsimi klasiği ve biriken işlerden uzaklaşma ritüeli olarak yine filmlere kaçmak... Bu aralar sık sık sığındığım bu eylemden buraya da biraz malzeme çıktı. Bu yazıda naçizane, son dönemlerde izleyip tavsiye edebileceğim filmler var efenim, buyrunuz..

Roma
Son zamanlarda belki sıkça duyduğunuz, benimse her platformda ısrarla övdüğüm, Alfonso Cuarón imzalı Roma filmi. Film, 1970'lerin Meksika'sında geçiyor. Siyah beyaz çekilen filmin her karesi ayrı bir fotoğraf karesi gibi. Zaten en çok bu görselliği çekiyor insanı. Bir ailenin yaşamı merkezinden giden film, arka planda da Meksika'nın siyasi ve toplumsal boyutunu veriyor. Aileyi ayakta tutan kadın mesajı, ne kadar güçlü olmaya çalışsa da duygusal anlamda yaşanan yalnızlık kavramı üzerinden "Ne derlerse desinler, biz kadınlar hep yalnızız" cümlesiyle veriliyor sanki. Şüphesiz filmi bu denli özel kılan ise başroldeki Yalitza Aparicio, sanki rol yapmıyor da o an orada Cleo olarak yaşamına devam ediyor. Bakışları, duruşu, her şeyi kabullenmiş ve itiraz etmeyen hali, acısını bile kontrollü yaşaması oldukça etkiliyor. Filmi izledikten sonra Aparicio'nun oyuncu olmadığını, şans eseri bu filmde oynadığını öğrenmekse ayrıca bir şaşırtıyor. Oyunculuğunun bu denli doğal olması ve içe işlemesi, belki de "oyunculuk kurallarına" sıkışmamasından kaynaklanıyor.