Tavsiye filmler #2
Bir kış mevsimi klasiği ve biriken işlerden uzaklaşma ritüeli olarak yine filmlere kaçmak... Bu aralar sık sık sığındığım bu eylemden buraya da biraz malzeme çıktı. Bu yazıda naçizane, son dönemlerde izleyip tavsiye edebileceğim filmler var efenim, buyrunuz..
Roma
Son zamanlarda belki sıkça duyduğunuz, benimse her platformda ısrarla övdüğüm, Alfonso Cuarón imzalı Roma filmi. Film, 1970'lerin Meksika'sında geçiyor. Siyah beyaz çekilen filmin her karesi ayrı bir fotoğraf karesi gibi. Zaten en çok bu görselliği çekiyor insanı. Bir ailenin yaşamı merkezinden giden film, arka planda da Meksika'nın siyasi ve toplumsal boyutunu veriyor. Aileyi ayakta tutan kadın mesajı, ne kadar güçlü olmaya çalışsa da duygusal anlamda yaşanan yalnızlık kavramı üzerinden "Ne derlerse desinler, biz kadınlar hep yalnızız" cümlesiyle veriliyor sanki. Şüphesiz filmi bu denli özel kılan ise başroldeki Yalitza Aparicio, sanki rol yapmıyor da o an orada Cleo olarak yaşamına devam ediyor. Bakışları, duruşu, her şeyi kabullenmiş ve itiraz etmeyen hali, acısını bile kontrollü yaşaması oldukça etkiliyor. Filmi izledikten sonra Aparicio'nun oyuncu olmadığını, şans eseri bu filmde oynadığını öğrenmekse ayrıca bir şaşırtıyor. Oyunculuğunun bu denli doğal olması ve içe işlemesi, belki de "oyunculuk kurallarına" sıkışmamasından kaynaklanıyor.
Revolutionary Road
Başrollerinde Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet'ın yer aldığı film, evlilik ve hayaller üzerine odaklanıyor. 1950'lerin Amerika'sında geçen filmde, evlilik ve çocuk sahibi olma döngüsü içerisinde gençlik hayallerinden vazgeçmek zorunda kalan bir çiftin zaman içerisindeki değişimi anlatılıyor. Evliliklerinin standart bir sürece girdiğini fark eden çift, yeniden hayallerine dönmek adına radikal bir karar almaya niyetleniyor. Ancak bu karar erkeğin bir noktadan sonra para ve kariyer nedeniyle sistemi tercih etmesiyle geri dönülmez bir hal alıyor. Fedakarlığın yine kadından beklenildiği film, finaliyle fena çarpıyor. Oyunculuklara diyecek laf yok zaten.
Billy Elliot
Film, 11 yaşındaki Billy'nin tesadüf eseri fark ettiği dans yeteneğini anlatıyor. Fakir bir aileden olan Billy'nin babası oğlunun boksör olmasını isterken dans hesapta olmayan bir durum tabii. Başroldeki Jamie Bell, dansıyla epey etkiliyor. Dansla beraber küçük bir çocuktaki hayal, umutsuzluk, hırs, korku ve cesaret duygularını da sağlam bir şekilde yansıtıyor. Hani o çocuğu görseniz gerçekten içiniz acır ve seversiniz moduna giriyorsunuz. Filmin arka planında da kömür madenlerinde çalışan işçilerin yaşadıkları zorluklar veriliyor.
Roma
Son zamanlarda belki sıkça duyduğunuz, benimse her platformda ısrarla övdüğüm, Alfonso Cuarón imzalı Roma filmi. Film, 1970'lerin Meksika'sında geçiyor. Siyah beyaz çekilen filmin her karesi ayrı bir fotoğraf karesi gibi. Zaten en çok bu görselliği çekiyor insanı. Bir ailenin yaşamı merkezinden giden film, arka planda da Meksika'nın siyasi ve toplumsal boyutunu veriyor. Aileyi ayakta tutan kadın mesajı, ne kadar güçlü olmaya çalışsa da duygusal anlamda yaşanan yalnızlık kavramı üzerinden "Ne derlerse desinler, biz kadınlar hep yalnızız" cümlesiyle veriliyor sanki. Şüphesiz filmi bu denli özel kılan ise başroldeki Yalitza Aparicio, sanki rol yapmıyor da o an orada Cleo olarak yaşamına devam ediyor. Bakışları, duruşu, her şeyi kabullenmiş ve itiraz etmeyen hali, acısını bile kontrollü yaşaması oldukça etkiliyor. Filmi izledikten sonra Aparicio'nun oyuncu olmadığını, şans eseri bu filmde oynadığını öğrenmekse ayrıca bir şaşırtıyor. Oyunculuğunun bu denli doğal olması ve içe işlemesi, belki de "oyunculuk kurallarına" sıkışmamasından kaynaklanıyor.
Revolutionary Road
Başrollerinde Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet'ın yer aldığı film, evlilik ve hayaller üzerine odaklanıyor. 1950'lerin Amerika'sında geçen filmde, evlilik ve çocuk sahibi olma döngüsü içerisinde gençlik hayallerinden vazgeçmek zorunda kalan bir çiftin zaman içerisindeki değişimi anlatılıyor. Evliliklerinin standart bir sürece girdiğini fark eden çift, yeniden hayallerine dönmek adına radikal bir karar almaya niyetleniyor. Ancak bu karar erkeğin bir noktadan sonra para ve kariyer nedeniyle sistemi tercih etmesiyle geri dönülmez bir hal alıyor. Fedakarlığın yine kadından beklenildiği film, finaliyle fena çarpıyor. Oyunculuklara diyecek laf yok zaten.
The Ballad of Buster Scruggs
Coen kardeşler imzalı, Netflix yapımı film Vahşi Batı'da geçen altı farklı hikayeye yer veriyor. Filmin en güzel tarafı elbette mükemmel bir görsellik sunması. Sahneler gerçekten Vahşi Batı'daymışsınız hissini veriyor. Hüzün, komedi ve korkunun yer aldığı hikayelerden özellikle ikisinin sonunda "hadi ya" diye iç geçirmişliğim oldu. Hikayelerden birinde karşımıza çıkan James Franco ise bonus niyetine :)
Billy Elliot
Film, 11 yaşındaki Billy'nin tesadüf eseri fark ettiği dans yeteneğini anlatıyor. Fakir bir aileden olan Billy'nin babası oğlunun boksör olmasını isterken dans hesapta olmayan bir durum tabii. Başroldeki Jamie Bell, dansıyla epey etkiliyor. Dansla beraber küçük bir çocuktaki hayal, umutsuzluk, hırs, korku ve cesaret duygularını da sağlam bir şekilde yansıtıyor. Hani o çocuğu görseniz gerçekten içiniz acır ve seversiniz moduna giriyorsunuz. Filmin arka planında da kömür madenlerinde çalışan işçilerin yaşadıkları zorluklar veriliyor.
Benim Mutlu Ailem
Gürcü yapımı film, kalabalık aile hayatından yorulan ve kendine ait bir hayat isteyen Manana'nın (Ia Shugliashvili) hikayesini anlatıyor. Sorumluluk sahibi bir eş, anne ve evlat olan Manana, üç neslin bir arada yaşadığı evden ayrılarak kendine yeniden bir şans veriyor. "Kendi hayatımı istiyorum" yolundaki kararlığı ise, ilham veren türden.
Yorumlar
Yorum Gönder