3 Haziran 2017 Cumartesi

Bir güzel şehir: Şanlıurfa


"Yerelden aldığım tadı hiçbir şeyden almadım" gibi iddialı bir cümleyle başlıyorum bu yazıya çünkü Şanlıurfa gezisinin bende bıraktığı his tam olarak bu... (Sevgili Umut Sarıkaya'ya selam olsun:)

Nisan ayının son haftası, üniversiteden arkadaşlarla iki günlük de olsa yolumuzu Şanlıurfa'ya düşürdük ki bence son zamanlarda verdiğimiz en güzel kararlardan biriydi. Öncelikle şunu söylemeliyim ki memleketimiz, insanlarımız gerçekten çok güzel ve sanırım bu cümleyi gezi boyunca durmadan söyledim.

Şehre girer girmez manevi anlamda bambaşka bir hisle karşılaştık. Bu noktada zaten neden "Peygamberler Şehri" denildiğini de anlamış olduk. Balıklı Göl'ün karşısındaki Manici Otel'de kaldığımız için ilk durağımız Balıklı Göl ve camiler bölgesi oldu.


Şehrin simgesi, güzelim Balıklı Göl




Huzurlu bir avlu

Hz. İbrahim'in doğduğu mağaranın da içinde yer aldığı Mevlid-i Halil Camii'nin avlusuna girdiğimde ise bir ferahlık hissettiğimi hatırlıyorum. Yeşillikler içindeki bu tarihi bölümde ilerleyince Hz. İbrahim'in doğduğu mağaraya giriyoruz ki o anda ister istemez insanın gözleri doluyor. Yüzyıllar öncesinde bu güzelliğin yaşandığı yerde olmak insana başka bir huzur veriyor kesinlikle. Caminin avlusundan ilerleyerek Ayn Zeliha Gölü'ne geliyoruz. Etrafında çay bahçesi yer alan göl yine başka bir güzellik elbette.

Hz. İbrahim'in doğduğu mağara ve Mevlid-i Halil Camii avlusu



Ayn Zeliha Gölü

Aynı alanda ilerleyince bu sefer karşımıza Balıklı Göl (diğer adıyla Halil-ür Rahman) çıkıyor. Hepimizin bildiği üzere, Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü yer göle, ateşte yanan odunlar da balığa dönüşmüştür. Kutsal sayılan balıklara bir şeyler atmak yasak ancak bazı ziyaretçiler tarafından atılan ekmek parçaları da sürekli olarak temizleniyor ve bu anlamda gölün gerçekten temiz bir halde korunduğunu görüp mutlu olduk. Gölü çevreleyen Rızvaniye Camii ise özellikle akşam vakti yanan ışıklarıyla başka bir huzur tablosu... 


Halil-ür Rahman 



Canıım balıklar.. 


Rızvaniye Camii


Sıra gecesi olmadan asla!

Vakit kısıtlı olunca akşamı da en merak ettiğimiz olayla, sıra gecesiyle geçirdik. Şehirde sıra gecesi alternatifi epey fazla. Bizse tercihimizi Gülizar Konuk Evi'nden yana kullandık ve memnun da kaldık. Mekan olarak eski bir hanın içerisinde farklı odalarda sıra gecesi yapılıyor. Ortam oldukça kalabalık biraz kına gecesi modu gibi geliyor önce ama genel olarak fazlasıyla eğleniyorsunuz, sıra gecesi ekibi oldukça sağlam. Çorbası, kebabı, tatlısı, mezeleri, içecekler ve çiğ köftesi ile güzel bir menü sizi bekliyor. Tüm bunlarla beraber sürekli çay servisine (onca yemekten sonra hasretle sarılıyoruz tabii) 60 TL ödüyorsunuz ki oldukça makul.


Vee istek türkümüz :) 
 Bir de Kınıfır Türküsü'nü ilk burada dinliyorum ki şahane, tavsiyedir ;) 


Peçeteden istekler (Kazancı Bedih Usta'ya rahmetle)


İkinci gün akşam vakti dönüş yapacağımızdan sabah erken saatlerde kahvaltı sonrası Halfeti tarafına geçiyoruz. Yaklaşık bir buçuk saatlik keyifli bir yolculuk sonrası Halfeti'ye vardık. Halfeti, Türkiye'nin 9 sakin şehrinden (cittaslow) biri. (Ek bilgi, bir şehrin cittaslow olabilmesi için 50 binden az nüfus, taşıt trafiğinin az olup yayalaştırmaya önem verilmesi, geleneksel mimarinin korunması, yöresel ürünlerin tüketilmesi gibi belli unsurlara sahip olması gerekiyor)


Sakin şehir Halfeti 


Şu Fırat'ın suyu...

Halfeti'de yapılabilecek en güzel şey Fırat Nehri üzerinde tekne turu yapmak elbet. Yaklaşık bir saatlik gezide inanılmaz bir manzarayla karşı karşıya kaldık ve resmen büyülendik. İlk olarak Urfa deyince aklımda böylesi bir yeşillik ve göl manzarası yoktu, sanırım bu biraz da benim cehaletimden ama hepimiz şaşırdık da diyebilirim. Teknede Urfa türküleri eşliğinde doğayla baş başa kalmanın mutluluğuyla tur atarken sular altında kalmış güzelim Savaşan Köyü ve Rumkale'yi de selamladık.






Sular altında kalmış Savaşan Köyü, meşhur minare


Halfeti sonrası yönümüzü güneye çevirip Harran'a doğru yola koyulduk. Sarı ve tozlu bir düzlüğün içindeki Harran kafamdaki Urfa ile tam olarak uydu ama bu gezide şehrin farklı bölgelerindeki iklim farklılığını yerinde görerek cehaletimi biraz da olsun yenmiş oldum diyebilirim. Burada bize Harran Üniversitesi'nde Turizm okuyan genç bir kardeşimiz rehberlik etti. Harran Kalesi, ilk İslam Üniversitesi kalıntıları, 150-200 yıllık bir geçmişe sahip Harran Kümbet Evleri'ni gezdirirken samimiyetiyle günlük yaşam hakkında da bilgi verdi (mesela ağalık sisteminin devam ettiği şehirde bazı kuralları öğrenip şaşırdık) Sonrasında yine ağaya ait olan ve şu anda turistlerin gezip çaylarını içtiği bir misafirhaneye çevrilen kümbet evlerde çayımızı içip ev yapımı isot ve pul biberimizi alıp yola devam ettik.

Harran Kalesi


İlk İslam Üniversitesi kalıntıları



Harran Kümbet Evleri




Yemek ve ötesi 

Vakit akşama yaklaşırken merkez yakınlarındaki Çulcuoğlu Restoran'da kendimize son güzelliği yapıp yemek yedik. Antep'e gitmiş dostlar yemek olayının orada zirve olduğunu söylese de benim gibi Doğu'ya ilk ziyaretini Urfa ile yapan dostlarla ayıptır söylemesi patlıcan kebabı, mezeler, şıllık tatlısı ve tabii çayla kendimizden geçtik. Bir kere nereye gittiysek masaya gelen mezelerle zaten acayip doyduk. Hani gözün ve gönlün doyduğu bir mutfak anlayışları var ki bayıldık. Bir de her yerde insanlar o kadar samimi, o kadar sıcak ve güzeller ki. Herkes birbirine "hocam" diye hitap ediyor ki bence bu bile başlı başına insanı mutlu eden bir durum. Otelinden, esnafına, sokaktaki insanına kadar herkesin yüzü gülüyor. Genel anlamda insanların ne şartlarda yaşadıklarını bilemesem de yüzlerdeki gülücük insanı mutlu ediyor. Malum büyükşehirlerde "tebessüm" lüks kaçıyor.

Afedersiniz ama Rönesans tablosu da neymiş :) 


Fıstık ezmesi ve enfes şıllık tatlısı


Velhasıl, imkanınız varsa ya da kendinize imkan bulup mutlaka Şanlıurfa'ya gidiniz dostlar. Son zamanlarda yaptığım ve mutlu olduğum en güzel ziyaretti diyebilirim. Son olarak İstanbul'a hiç gelmemiş ama gelmeyi de isteyen bir esnaf abiyle sohbet ederken biz haliyle kalabalık vs durumlardan şikayet ettik abi ise "inanın, dünyanın malını da verseler buradan bir yere gitmem" dedi ve biz de kendisine fazlasıyla hak vererek dönüş için havaalanına doğru kırdık kafaları..


Fotoğraf turu

Mevlid-i Halil Camii


Hz. İbrahim'in doğduğu mağaraya girerken..

Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makam


Urfa Kalesi'nden şehre bakış





Sürüsüne bereket



Kümbet evler


Kümbet evde ağanın misafirlerini ağırladığı oda



Kaldığımız otelin yan tarafındaki hanlı bölmesi





2 yorum:

  1. Çok kadim topraklar, özel bir memleket. Lakin her şey bir yana, o yemekler ne öyle ya? Ekrana yapıştık. :)) Gezen ayağına, yazan eline sağlık!

    YanıtlaSil
  2. Okuyup beğenmene öyle sevindim ki çok teşekkür ederim.. İnan böyle abartmayayım diye hepsini koymadım ama sofraların azı yok fazlası var :) Umarım yerinde tatma fırsatı bulursunuz ;) Sevgiler..

    YanıtlaSil