Vay be iki yıl olmuş!
Çocuğu yanındayken orada yokmuş gibi ismiyle bahseden ebeveynler gibi olacağım ama Antika Hayat buralarda takılalı iki yıl olmuş dostlar, dünya için manasız ama kişisel tarihim için güzel bir adım ;) Güzel, çünkü benim gibi bazı şeylere hevesle başlayıp sonrasında ya hevesin geçmesinden ya tembellikten ya da bazen isteyip de yapamamaktan kaynaklanan bırakışlarım burası için geçerli olmadı. Geçmiş yazılara bakınca belli bir düzende olmasa da yine de gönlüme işleyen olay ve hisleri kaydetmişim buraya.. Eş-dostun bazen de sosyal medya sayesinde hiç tanımadığım kişilerin okuduğu bu yazılarda tabii ki dünyayı kurtarmıyorum, öylece ahkâm kesiyorum ama geriye dönüp bakınca mutlu ediyor, en azından şimdilik öyle.. (İlk yazıyı merak edenleri şöyle alabiliriz)
Başlamışken devam edeyim; konudan sapacağım biraz ama ikinci yılın hatrına olur böyle şeyler. Malum, eylül ayına girdik, başta sosyal medya olmak üzere herkesler yeni bir mevsim ve ayla ilgili temenni, his ve düşüncelerini paylaştı; ben de buraya sakladım bir nebze. Lakin mevsimsel ve aya bağlı his halleri her fani gibi bende de mevcut. En sevdiğim mevsim bahar olmakla beraber, sevdiğim aylarsa nisan ve eylül.. Nisan sebepsiz bir heyecan ve umut verirken, eylül hüzünlü gelir, (yavaştan kış geleceği için üzer, çünkü güneşsiz günler içimi darlatır, yani ki fiziksel ve manevi anlamda 'güneşli günlerimiz' hiç bitmesin dostlar) bir de hep yeni bir başlangıç olacakmış gibi hissettirir. Zira bu aralar en büyük duam; Rabbim hiçbirimizi umutsuz, heyecansız, coşkusuz ve elbette sevgisiz bırakmasın, yani bir amaç, beklenti ya da yenilik olmadan zaten monotona saran günleri devam ettirmek epey zorlaşıyor.
Bitmeyen gitmek meselesi
Dönüşlerin zorluğundan bahsetmişimdir mutlaka ya da bende daha bir etkili oluyor belki de bilemiyorum. Atina sonrası yeniden İstanbul'a dönmek epey bir zor oldu açıkçası. Kaldığın yerden devam edip yeniden alışma süreci, saçma da olsa yeniden gitmek ve belki de daha uzun süre gitmek için başka hayallere sevk ediyor. Elbette sevdiğin yere, sevdiklerine kavuşmak güzel ama yeniden gitmeye dair bitmeyen bu his nereye varacak ve ne kadar devam edecek bilemiyorum. Belki de Kazancakis'in annesinin "Nereye kadar gideceksin?" sorusuna verdiği cevap gibi "Ömrüm oldukça gideceğim anne"..
Hayatta mesele dengede durabilmek sanırım. Hislerinde, düşüncelerinde, kararlarında.. Elbette her şeyin olabileceği, her şeyin yaşanabileceği ihtimalini göz önünde tutarak. Ama mesela mutluluklar gibi hüzünleri de saklamadan yaşamak gerek. Hani mutsuz olduğunda bunu gizlemek gibi bir algımız var ya, olmasın işte. Elbette belli noktalarda bunu dengede tutmalıyız ama mutsuzsan mutsuzsun kardeşim, mutluysan da mutlu, rol yapmaya gerek yok. Bunlar illa göze sokulmamakla beraber özellikle de gizlenmemesi gereken şeyler. Malum, insanız ve her şey bizim için (bkz. "İnsan acizdir, muhtaçtır, fazla artistlik yapmamalıdır" - Ah Muhsin Ünlü). Meselenin sonunda, acıdan ölsek de yaşamak zorundayız. Yakın zamanda bir dostun Freud'dan paylaştığı şu cümle belki de özetliyor olayı: "Bir gün geriye dönüp baktığınızda mücadele günlerinizin en güzel günleriniz olduğunu göreceksiniz."
Mutlu eden karşılaşmalar
Bir de son zamanların en güzel hediyesinden bahsetmeliyim; bir güzel insandan gelen Andre Gide'in 2. baskı Dünya Nimetleri kitabı. Bir kere kitabın eski olması direkt çarptı, öyle ki dokunması, sayfalarını koklayıp okuması başka bir olay. Bir de kitap öyle bir zamanda geldi ki hani şifa niyetine. Zira kitabı okurken bazı yerlerde direkt üstüme alındığım cümleler var. Kitabın başka bir güzelliği ise, elime aldığımdan itibaren hediye eden kişiye de söylediğim gibi "bu kitap bir yerde gözüme çarptı, onun hakkında ya bir yerde bir şey okudum ya da bir şeyler duydum" hissi. Hediye eden kişi, kitabın en sevdiği, başucu kitabı olduğu için "belki üzerine konuşmuşuzdur" diyor ama ondan da emin değiliz. Neyse efendim, akşam yine kafamda "dur ya nereden biliyorum" sorusu, sonra ön sözü okurken gözüme çarpan şu cümleler: "... Neyse, beni okuduğun zaman, bu kitabı at - ve çık. Kitabım çıkmak arzusu versin isterdim sana, nereden olursa olsun çıkmak, - şehrinden, ailenden, odandan, düşüncenden..." İşte, o anda aklıma bu cümleleri bir kitapta okuyup altını çizdiğim geliyor, ilk aklıma gelen kitapta bulamıyorum. İkinci kitapta ise ayraçla ayrılan sayfayı açtığımda karşıma çıkıyor bu cümleler; içimde ve yüzümde beliren o sıcak gülümseme. Böyle güzel karşılaşmaları seviyorum, hatta bildiğiniz bayılıyorum böyle anlara. Zaten yaşamak dediğimiz de böyle küçük ama değerli anlardan ibaret işte..
![]() |
Dünya Nimetleri - Ön söz |
Atakan Yavuz - Hata Günlüğü |
Son olarak, kitabın ilk sayfasında karşıma çıkan Hafız'ın şu güzel cümlesi ise hepimiz için dua yerine geçsin:
"Uzun zaman uyuklamış tembel mutluluğum
Uyanıyor..."
Bazen zor zamanlar geçirip umutsuzluğa kapılsak da yine de ve her daim güzel başlangıçlara, güzel anlara, bitmeyen heyecan ve mutluluklara..
Bazen zor zamanlar geçirip umutsuzluğa kapılsak da yine de ve her daim güzel başlangıçlara, güzel anlara, bitmeyen heyecan ve mutluluklara..
Yorumlar
Yorum Gönder